Sadece varlığının içindeki bilinmemezlik duygusunun kapladığı, şüphenin üstüne tuz biber olduğu, kederin ise alışılmışlığın dışında daha baskın, çaresizce acıtmaya çalışan ve cam kırıkları gibi taştan kalbine batan göğsü, acıyla şişti. Bu imkansızdı. Olamazdı. O acının efendisi, dünyadaki en zalim kişi... Bunu hissetmemesi gerekiyordu, ancak acı sanki doğduğu günden beri onunla berabermiş gibiydi. Fakat ondan ayrıydı da. Ona bağımlıydı ama zehirleniyordu. İstemeden de olsa ışığı reddeden buz mavisi gözlerini açtı. Binlerce kez aynı yere bakmıştı, belki ondan belki de artık bu şatoyu çok iyi tanıdığından taş duvarlardaki en ince oyukları bile seçebiliyordu. Ancak bu başının daha feci bir şekilde ağrımasına yardımcı olmuyordu. Yüzünü yastığa gömdü. Hayatında ilk defa ciğerleri çıkana kadar ağlamak istiyordu. Ailesi, arkadaşları, öğretmenleri bir yana şu lanet başağrısından bile bıkmıştı. Kendini acıya teslim etmek, onun dikenli kollarına bırakmak belki de en iyi çözümdü. On beş yıldır biriktirdiği güç, şirret ve sözde asalet ona yardım edebilecek miydi artık? Yoksa yeniden başlamalı mıydı? Fakat bu nasıl mümkün olabilirdi? Kötüydü o, lanetli cadı...
Bunun kendisini biraz daha iyi hissettirmesi umuduyla yastığını kaldırıp antika ahşap karyolasının başına yerleştirdi ve sırtını kaz tüyü yastığına dayadı. Evet ,çok az da olsa, kesinlikle bir faydası vardı. Belki de kan beynine biriktiği için başından aşağı vücudunun iç kısımlarına doğru bir şeylerin düştüğünü hissetti. Başağrısı da biraz iflah olmuştu sanki. Antika çekmecesinin üzerinde duran anneannesinden kalma kristal sürahideki suyu yine aynı takımın bir parçası olan ve mahzenlerin yeşil ışığında dans eden renklerle parıldayan kristal bardağa döktü. Soğuk suyun birkaç damlası bile üzerindeki ben-yaşıyor-muyum-acaba hissini kesmeye yetmişti. Su beynine giden damarları açmıştı sanki. Çok netti, temizdi. Her şeyi unutmalı, yoluna devam etmeli ve duyguluarının onu bu kadar şiddetli bir şekilde ve bir kez daha ele geçirmesine izin veremezdi. O zayıf insanlardan biri değildi, olmamalıydı da. Artık ne yapacağını da yapması gerekeni de biliyordu. Zaafları bir daha asla onu ele geçiremeyecekti.